Ruhumu Sattım Lan Ben!

Ellerimi sıkarak ağlıyordum. Yaşlı gözlerle onlara baktım. Bildiğim tüm küfürleri yağdırmaya başladım ve gözlerimi kapattım. Açtığımda şeytan karşımdaydı. "İlgini çekecek bir anlaşmam var" dedi...

Çok kez insanların bana yapıştırdığı ruhsuz, duygusuz, kalpsiz yaftalarının altında yaşadım. Haksız olmadıklarını biliyorum. Ama herkes yapıştırıp geçiyor. Kimse de sormadı şu zamana kadar "Ulan romeo, sen niye böyle bi adamsın?" diye. Hiç kimse doğuştan kötü değildir gibi bi sikindirik cümle kurmak zorundayım şu an. Bende değildim herkes gibi. Nasıl böyle olduğumu anlatacağım izin verirseniz...



Hepimizin küçük diyeceği bi yaştaydım o zamanlar. Yaşıtlarım gibi "anaokulu" denilen, hala ne sikime yaradığını bilmediğim, sürekli envai çeşit şey boyanan, yemek yenen, masal dinlenilen yerde ikamet etmek durumundaydım. Hatırladığım kadarıyla o zamanlar hislerim, duygularım falan vardı. Hatırlıyorum, çünkü o zaman satmıştım bunları...

Selen... O zaman ki platonik aşkım. Dedim ya aşka inandığım zamanlardı...

Her zaman yanına gider, boyamasına yardım eder, meyve suyumu paylaşırdım. Çocuktum lan daha o zaman işler böyleydi. Onu her gördüğümde o küçük kalbim pıt pıt atardı, hala hatırlarım.

Her zaman ki gibi o gün de okul vardı. Saçlarıma ucuz jöleyle şekil verip, babamın parfümünü boca etmiştim o sikindirik önlüğe. O gün önemliydi... Öpüşecektik lan, bildiğin böyle dudaklarımız falan değecekti. Sınıfa girerken bile heyecanlıydım. Millet oturmuş oyuncaklarıyla oynarken "Ben büyüdüm lan. Büyük adamlar gibi öpüşcez" diye haykırıyordum içten içe... Her kapı açıldığında kalbim yerinden çıkacak gibiydi. "Gelmeyecek lan sanırım" diye içimden geçirdiğim an geldi Selen. Ama o an içim parçalanmıştı. Sercan'la el ele tutuşup girmişlerdi içeri. Yıkılmıştım resmen... Ama hemen koy vermedim kendimi. "Kaybolmasınlar diye öğretmen tutuşturmuştur ellerini" diye düşündüm içimden. Çocukluk işte.

O görüntüyü gördükten sonra hızlıca diğer bebelerin yanından geçip "Ceza köşesi" denilen yere oturdum. Burası çok yaramazlık yapan bebelerin hoca tarafından sürüldükleri, yanında yöresinde oyuncak bulunmayan sürgün yeriydi. Yemek saatine kadar orda bekledim. Çünkü yemek saatinde öpüşecektik küçük, oyuncakları koyduğumuz odada.

Yemek saati geldi, herkes annesinin hazırladığı yemekleri beslenme çantalarından çıkarıp yemeye koyuldu. Ben yavaştan oyuncak odasına gitmeye hazırlanırken hayatımı değiştiren o olay oldu. Selen, Sercan'ı dudaklarından öpmüştü. İşte tam olarak yıkıldığım, çaresizliğin dibine vurduğum an o andır. Ne yapacağını bilemez halde tek başıma gittim oyuncak odasına. Oturdum yere, boş boş gözlerle onlara bakmaya çalıştım ve ağlamaya başladım. Hıçkırarak ama sessiz ağladım. Yumruklarımı sıkarak ağladım. Küfür ede ede ağladım...

Gözlerimi kapattım. Açtığımda şeytan karşımdaydı. "İlgini çekecek bir anlaşmam var" dedi. O an neler olduğunu çözemesem de "Nedir?" dedim...

"Alacaklarıma karşılık vereceklerim" dedi. O an ne verebilirdim ki şeytana? Hepi topu 3 tane şeker vardı cebimde. Dedim ya çocuktum...

"Acından kurtulmak ister misin?" diye sordu. O an istediğim başka hiç bi şey yoktu. "Evet" dedim. "Sana gerekenler bende var" diye karşılık verdi. Selen'i bana geri verecek diye düşünüp, umutlu gözlerle ona baktım.

"Şehvet, özgüven, hırs ve birazcık da kötülük, Al" diye fısıldadı. Elimi açtım. Yavaşça yerleştirdi. Cebimde duran şekerleri çıkarıp uzattım. Piç bi gülümsemeyle "Sende kalsın, İhtiyacın olacak" dedi. Şekerleri çıkardığım cebime koyarken "Sen ne istiyorsun?" dedim. "Önemli bir şey değil. Ruhun ve insancıl duyguların yeter" dedi... O yaşlarda "Ruh" korkutucu bişeydi bizim için "Onu alabilir" diye geçirdim içimden. Ama duygular? Onlar ne işe yarar ki? İşe yarar bişey olsa annem "Oğlun duygularına sahip çık kimseye verme" derdi diye düşündüm. Dedim ya, daha çocuktum...

"Al" dedim. Sadece al, ve ben o zaman satmıştım ruhumu. "Peki, iyi şanslar ufaklık" dedi. Gelen özgüvenle beraber "Şansa ihtiyacım kalmadı" dedim ve gözlerimi tekrar kapattım. Açtığımda şeytan yoktu. Ama Selen ordaydı. Ona bakarken garip bişey oldu içimde. "Ona da aynı acıyı yaşat" dedi içimden biri. Beynimde yankılandı yankılandı ve yavaşça söndü. Artık ona bakarken sevgi değil sadece o da acı çeksin düşüncesi vardı içimde. O oyuncak odasında bi plan yapıp yemek yemeye içeri döndüm. Yemek bitip, beslenme çantalarımız topladıktan sonra tekrar sikindirik sikindirik objeleri sulu boyayla boyama saatine girdik. Selen'in yanına gidip "Ne güzel boyamışsın" dedim. Gülümseyip yüzüme baktı. "Sende acı çekeceksin salak" dedim içimden.

O boyasını yaparken renkli su dolu bardağını bilerek ve isteyerek, küçük bir el darbesiyle üstüne döktüm. "Yaaa öffff" şeklinde ağlamaya hazırlanırken öğretmen gelip üzerini temizlemek için tuvalete götürmüştü onu. Acilen Sercan'ın yanına gidip Berfin'i çağırdım yanıma. İkisine de cebimde ki şekerleri verip "Ben dediğimde birbirinizi öpeceksiniz" dedim. O yaşlarda şeker bizim paramızdı. Şekerle ne istersek yaptırabilirdik. Neyse, kapıyı gözetlerken Selen'in öğretmenle beraber geldiğini gördüm. Kapı kapandı. Selen yavaşça yanımıza gelirken, Sercan'la Berfin'e dönüp "Öpüşün" diye fısıldadım. Onlar öpüşürken ben Selen'i izledim. O an çaresizliği gördüm. Ağlamasını içimde büyüyen hırsla dinledim ve gülmeye başladım...

Öğretmen Selen'i susturmaya çalışırken bana doğru bakmaya başladı. "Romeo" dedi. "Ceza köşesine" diye haykırdı sinirle. Ben içimde ki mutlulukla gidip oturdum "Ceza köşesine". Oturdum ve daha fazla gülmeye başladım...

Bu zamana kadar yaptıklarımdan pişmanlık falan duymamışımdır. Böyle olmaktan da tiksinmedim. Çünkü ben kendi ellerime sattım ruhumu...

Ne zaman çaresiz olduğum bi an olsa, Amerikan filmlerinde ki gibi aynanın karşısına geçer gözlerimin içine bakar ve o günü düşünürüm. O ruhumu sattığım günü.

Ve işte ben o zaman büyümüştüm...

btemplates

0 Yorum: